Yorumlar
Yazar o kadar güzel anlatmış duygularını aslında her birimiz zaman geçtikçe aynı düşünceleri düşünüyoruz emeğinize sağlık
Yazar öyle güzel anlatmışki her birimizin duygularına tercüman olmuş emeğinize sağlık

Başak Gecesi – Melih’in Monoloğu
30 Haziran. Saat 04:13.
Ay, Başak burcunda. Gökyüzü bembeyaz danteller gibi bulutlarla süslenmiş. Her biri zarifçe süzülüyor, sanki ayın ışığını değil de düşüncelerimi örten bir tül gibi. Hafif bir rüzgar var. Balkonun korkuluğuna koyduğum kahve bardağına yapraklar sessizce eşlik ediyor. Sokağın lambası çoktan sönmüş. Şehir, nefesini tutmuş gibi sessiz.
Melih... Sen kimsin?
Eskiden cevabım hazırdı. Gazeteciydim. Soru sormakla, doğruyu aramakla, kamuoyuna hizmet etmekle tanımlardım kendimi. Şimdi emekliyim. Masamda daktilo yok, ekran yok, manşet yok. Ama sorular hâlâ burada. Ve belki de en zoru bu: Ben kimim?
Yıldızlara bakarken fark ettim… Her şey yerli yerinde. Gezegenler kendi rotasında, ay Başak’ta – tıpkı benim gibi titiz, detaycı, mükemmeli arayan. Ama gökyüzü bana bir sır verir gibi duruyor bu gece. Sanki, “Artık dışarı bakma, içeride ne var ona odaklan,” diyor.
Eskiden dünyayı değiştirme hayalim vardı. Şimdi kendimi anlayabilmek tek dileğim.
Bir şeyleri kontrol etmeyi hep sevdim. Yazılarımı, haber başlıklarını, olayları açıklamayı… Ama yaşlandıkça anladım: Kontrol dediğimiz şey, aslında bir yanılgı. Rüzgar esiyor, ne kadar istesem de yönünü değiştiremiyorum. İnsanlar geliyor, gidiyor. Sevdiklerin ölüyor, unutanlar oluyor, yerine yenileri gelmiyor. Hepsi elimde olmayan şeyler. Ama düşüncelerim? Tepkilerim? Onlar bana ait.
Belki de kim olduğumun cevabı burada. Olan biteni kabullenmeyi öğrenmem gerekti. Yağmur yağarsa ıslanırım, ama kızmak yerine şemsiyeyi almayı öğrenmeliyim. Gök gürlerse korkmak değil, doğanın gücünü selamlamalıyım.
Ben Melih. Başak burcuyum. Eskiden kelimelerin ardında hakikati arardım. Şimdi kelimelerle kendi içimdeki gerçeği kazıyorum.
Bir zamanlar büyük duyguların peşinden koştum: öfke, tutku, korku… Ama hepsi geçiciymiş. Kalıcı olan, onları nasıl taşıdığınmış. Şimdi anlıyorum; kızgınlık geldiğinde onunla kavga etmek değil, onun elini tutup birlikte yürümek gerek.
Belki de erdem dediğimiz şey, tam olarak bu: Ne olursa olsun dürüst kalmak, adil davranmak, cesaret göstermek, aklını kullanmak. Dışarıda ne olursa olsun, içeride sağlam durmak.
Gökyüzü hâlâ beyaz. Ay, Mars’la kavuşmuş. Sanki bir kavga değil, bir uzlaşma var orada. Belki ben de kendimle uzlaşmalıyım.
Ben kimim?
Ben, doğanın küçük bir parçasıyım.
Rüzgar gibi geçici, taş gibi sabit.
Bazen yumuşak, bazen sert.
Ama hep olduğum gibi.
Kendimi kontrol edemediğim her şeyden azat ediyorum bu gece.
Ve sadece bir şeye tutunuyorum:
Nasıl yaşadığım.
Bu bana ait.
Ben buyum.
(Melih sandalyesine yaslanır. Gözlerini yıldızlara kaldırır. Gülümser. Kendine, belki de ilk kez.)
Melih sandalyesine biraz daha yaslandı. Gecenin serinliği artık tenine değil, içine dokunuyordu. Ama bu üşüme değil, bir uyanıştı. Ayın ışığı bulutların arasından tekrar parladı. Sanki gökyüzü “şimdi” diyordu. Şimdi başla.
İç çekti. Derin bir nefes aldı.
Artık kendime yalan söylemeyeceğim, dedi içinden.
"Geç kaldım," yok.
"Benim zamanım geçti," yok.
"Artık sadece anılarla yaşarım," hiç yok.
Masama yeniden oturacağım. Ama bu kez başkaları için değil, kendim için yazacağım.
Kendi gerçeğimi, kendi sesimi, kendi zamanımı bulmak için.
Romanım yarım kalmıştı. Yıllar önce bırakmıştım. “Bunu kim okur ki?” diyerek susturmuştum kalemimi.
Şimdi biliyorum: Okunup okunmaması değil mesele.
Bitirmek. Anlatmak. Kendini tamamlama cesareti göstermek.
Kendi içime dönerken, yıllardır korktuğum aynaya ilk kez dürüstçe bakabildim bu gece.
Ve artık korkmuyorum.
Yeni bir hedef koydu kafasında.
Yıl bitmeden kitabı bitecek.
Sonra belki bir deneme kitabı.
Belki genç yazarlarla atölye.
Kendini anlatan ama başkalarına da yol açan bir kalem olacak.
Bir dağın zirvesi gibi… Sessiz ama güçlü.
Melih kararlarını aldı.
Artık geceleri sadece yıldızlara bakmayacak, sabahları da onlara ulaşmak için uyanacaktı.
Saat 04:29.
Ay hâlâ başakta.
Ve Melih, yeni bir hayatın ilk cümlesini yavaşça fısıldadı:
"Başlangıç için en doğru an, hep şimdidir."
Masasına döndü. Kalemini eline aldı.
Ve yazmaya başladı.

Yorum Yazın