Bahar havasının tazeliğini soluyarak yürüdüğüm sokaklarda, bir anlık duraksamayla geçmişin gölgeleri üzerime düştü. Tanıdık bir ses, tanıdık bir yüz… "Ben seni tanıyorum," dedi, meraklı bir ifadeyle. Gazeteci olduğumu söylediğimde, kendi mesleğini anlattı: bayrak imalatı, promosyon, reklam işleriyle uğraşıyormuş. Konu konuyu açtı, Hasanpaşa'dan Ogün Bey’i tanıdığını söyledi—Sakatlar Derneği’nin plaketlerini yapan adamdı. Ve işte o an, anılara karışan bir veda… Ogün abi artık aramızda değilmiş. Ruhu şad olsun.
Sohbet derinleşti, Muzaffer Ayhan Sıla ile memleketi Çankırı’yı yâd ettik. Ben de bir vakitler Korgun’daki organize sanayi bölgesinde gazete baskı tesisi kurulumuyla meşgul olduğumu anlattım. Eski günleri düşündük, anılarda dolaştık. Derken sohbet, kutsal topraklara uzandı. Umreden yeni döndüğünü söyledi ve ikram olarak hurma ile zemzem suyu sundu. Anın zarifliği, sohbetin içtenliğiyle birleşti; bu mahalle, bu bahar günü bir anlam kazandı.

Ne tuhaf, mahallemde on yıldır var olan bir dükkânı, ancak bugün fark edebilmiştim. Hayat böyle işte—bazen en yakınındaki şeyleri göremiyor insan. Belki hastalığın getirdiği dalgınlık, belki de hayatın yoğunluğu gözleri körleştiriyor. Ama işte bu sohbet, bu karşılaşma, gözlerime yeni bir pencere açtı.
Edebiyat, sokakta yürüyen bir insanın gözlerinden dökülen kelimelerle var olur. Ve işte bugün, mahallemde yaşadığım bir anı, edebi bir kalemin dokunuşuyla zamana kazındı.
Sıla Reklam
Muzaffer Ayhan
https://silareklam.com/

Yorum Yazın