Bazı kalemler, bir çağın değil, tüm çağların sesidir. Zaman onları tanımlayamaz, çünkü onlar zamana tanım getirir. Veda Beşgül, tam da bu tanımsızlıkla şekillenen; yüzyılın sorularını kadınlık, benlik ve edebi hakikat üzerinden arayan bir ses… Kırılganlığın içindeki sağlam duruşu, sözcükleriyle kazıdığı derin izleriyle edebiyatın hafızasına öyle bir işlenmiştir ki, onun satırlarında yalnızca bir yazarın değil, bir düşünce akımının nabzı atar: Sessizliğin Devrimi.

Beşgül'ün edebiyata kattığı damar, yalnızca feminist bir duyarlılıkla sınırlı değildir; o, kadını anlatmakla yetinmez, kadını yeniden tanımlar. İçine doğduğu kültürle hesaplaşan, geleneğin diliyle ama geleceğin ruhuyla konuşan bir edebiyat kurar. Bu yönüyle bir medeniyet eleştirmeni, bir ruh mimarı olarak da okunmalıdır.
“Ben yazıyı, doğrudan akılsal bir etkinlik olarak değil, aynı zamanda sezgisel bir alan olarak görüyorum” derken Beşgül, modern edebiyatın akıl ve estetik arasına çektiği çizgileri siler. Yazı onun için bir eylemdir, bir isyan biçimidir. Belki de bu yüzden onun yazınsal dili bir anlatıdan çok bir çağrıdır – içe, derine, öze doğru. Alegoriyi bir süs olarak değil, bir düşünce taşıyıcısı olarak kullanır. Her imge, bir başka hakikatin eşiğidir.
Veda Beşgül’ün tarzı, biçimden çok içerikle savaşır. Biçim onun için bir kalıptan çok bir ruh hali, bir atmosfere dönüşür. Modern kadının sessiz çığlıklarını, sadece bağırarak değil, susarak da duyurabileceğini göstermiştir. Bu yönüyle yazarlığında derin bir metafizik sezgi barındırır. Sorgulayıcıdır; ama bu sorgulama, yargılamaktan çok anlamaya ve içten içe dönüştürmeye yönelir.

Onun yazılarında akademik bilgi birikimi, yalnızca bir zemin oluşturur; asıl olan, sezginin ışığında hakikate yürümektir. Tam da bu yüzden “entelektüel kadın” kimliğiyle değil, “varoluşçu yazar” kimliğiyle öne çıkar. Okuru pasif bir alıcı olarak görmez. Onun dünyasında okur, metni yeniden yazan, ona ruh üfleyen ikinci bir yaratıcıdır. Bu da onu yalnızca bir yazar değil, bir düşünce hareketinin öncüsü hâline getirir.
Veda Beşgül'ün edebiyatı, bir kabuk kırılmasıdır. Kadınlığın kabuğunu, toplumun kabuğunu, yazının kabuğunu kıran ve o kırılmanın içinden doğan bir özdür. Onu edebiyatın iz bırakanları arasına yerleştiren yalnızca yazdıkları değil, yazarken kurduğu bilinçtir. Öyle bir bilinç ki, her satırda hem bireysel bir hesaplaşma, hem de toplumsal bir yüzleşme vardır.

Sonuçta, Veda Beşgül’ü anlamak, yalnızca onun yazdıklarını değil, onunla birlikte düşünmeyi, onunla birlikte susmayı, onunla birlikte yeniden doğmayı da gerektirir. O, edebiyatı bir kadınlık anlatısından çıkarıp, kadınlık üzerinden insanlık hakikatine taşıyan bir köprüdür.
Yorum Yazın