Erdem Günalp
Köşe Yazarı
Erdem Günalp
 

ANNELER BABALAR, ÇOCUKLARINIZIN GELECEĞİ İÇİN BU YAZIYI LÜTFEN OKUYUN

Değerli yol arkadaşlarım, Çocuklarımızın geleceğe hazırlanmasıyla ilgili birkaç yazı yazmıştım; ancak hocamız Doğan Cüceloğlu'nun yazısını her annenin, babanın ve öğretmenin okuyarak, yavrularınızla ilgili ilişkilerini gözden geçirmelerini önemle rica ediyorum. Çocuklarımızı sağlıklı bireyler olarak geleceğe hazırlamak her anne ve babanın asli görevidir. Bu nedenle, çocuklarımızı sevgiyle büyüterek geleceğe hazırlamalıyız. Onlar bizim çocuklarımız olsa da, onların ayrı birer kişilik olduğunu unutmadan, yavrularımızla karşılıklı güven duygusu kurmak çok önemlidir. Tüm annelerin ve babaların bunu unutmaması dileğiyle, saygılarımla. Erdem Günalp DOĞAN CÜCELOĞLU'NDAN TÜM ANNE BABALAR VE ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE Bir gün seminere başlamadan önce, kısa boylu, güler yüzlü biri geldi, "Hocam elinizi öpmek istiyorum," dedi. El öptürmekten hoşlanmadığım için, "Yanaktan öpüşelim," dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma geçti: Hayrola, neden elimi öpmek istedin? Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim. Ne oldu, nasıl oldu? Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır." Bir süre sustunuz, bir şey hatırlamak ister gibi düşündünüz, sonra konuşmaya devam ettiniz: Hatta daha da ileri giderek dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğumda kendi kendime düşündüm: "Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum?" Bu sorunun o zamana kadar aklıma gelmediğini fark ettim. "Ben ne yapıyorum?" diye düşündüm. Benim yaptığım, sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçıyordu, biliyor musunuz, Hocam? Hayır, neden? Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum: "Oğlum, bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca "cık" sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Bunun sonucunda tüm aile huzursuz oluyordu. Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti: Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım?" diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidene kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, "Eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın." Radikal bir karar! Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Eve gelince eşime dedim ki, "Hadi gel otur, konuşalım." Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, "böyle böyle böyle" diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, "Ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu." Eşiniz ne dedi? Hocam biliyor musun ne oldu? Ne oldu? Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizimki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz." Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor! Fakat Hocam, ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, "Peki ne halin varsa gör," dedi. Pes etti yani. Peki, sen ne yaptın? İşte onun dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı kapının yanına bıraktım, işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, "Oğlum bugün doya doya oynadın mı?" Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cık" dedi. O zaman, "Hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız," dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyordum, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, "Baba ya, ben seni çok seviyorum." Hocam, nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. "Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım. Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum, birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike! İçimde bir şükür duygusuyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, "Hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!" Yok, dedi, "Sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim." Eşiniz gelmek istemedi! Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim; "Hayır hayır, sen yalnız gideceksin," dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıranın
Ekleme Tarihi: 31 Mayıs 2024 - Cuma

ANNELER BABALAR, ÇOCUKLARINIZIN GELECEĞİ İÇİN BU YAZIYI LÜTFEN OKUYUN

Değerli yol arkadaşlarım,

Çocuklarımızın geleceğe hazırlanmasıyla ilgili birkaç yazı yazmıştım; ancak hocamız Doğan Cüceloğlu'nun yazısını her annenin, babanın ve öğretmenin okuyarak, yavrularınızla ilgili ilişkilerini gözden geçirmelerini önemle rica ediyorum. Çocuklarımızı sağlıklı bireyler olarak geleceğe hazırlamak her anne ve babanın asli görevidir. Bu nedenle, çocuklarımızı sevgiyle büyüterek geleceğe hazırlamalıyız. Onlar bizim çocuklarımız olsa da, onların ayrı birer kişilik olduğunu unutmadan, yavrularımızla karşılıklı güven duygusu kurmak çok önemlidir. Tüm annelerin ve babaların bunu unutmaması dileğiyle, saygılarımla.

Erdem Günalp

DOĞAN CÜCELOĞLU'NDAN TÜM ANNE BABALAR VE ÖĞRETMENLERİN OKUMASI GEREKEN BİR HİKAYE

Bir gün seminere başlamadan önce, kısa boylu, güler yüzlü biri geldi, "Hocam elinizi öpmek istiyorum," dedi. El öptürmekten hoşlanmadığım için, "Yanaktan öpüşelim," dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:

  • Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
  • Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
  • Ne oldu, nasıl oldu?
  • Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır." Bir süre sustunuz, bir şey hatırlamak ister gibi düşündünüz, sonra konuşmaya devam ettiniz:
  • Hatta daha da ileri giderek dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır."

Ben bir baba olarak sizi duyduğumda kendi kendime düşündüm: "Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum?" Bu sorunun o zamana kadar aklıma gelmediğini fark ettim. "Ben ne yapıyorum?" diye düşündüm. Benim yaptığım, sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

  • Hayır, neden?
  • Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum: "Oğlum, bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca "cık" sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Bunun sonucunda tüm aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

  • Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım?" diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidene kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, "Eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın."
  • Radikal bir karar!
  • Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Eve gelince eşime dedim ki, "Hadi gel otur, konuşalım." Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, "böyle böyle böyle" diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, "Ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu."
  • Eşiniz ne dedi?
  • Hocam biliyor musun ne oldu?
  • Ne oldu?
  • Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizimki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."
  • Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!
  • Fakat Hocam, ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, "Peki ne halin varsa gör," dedi.
  • Pes etti yani. Peki, sen ne yaptın?
  • İşte onun dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı kapının yanına bıraktım, işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, "Oğlum bugün doya doya oynadın mı?" Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cık" dedi. O zaman, "Hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız," dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyordum, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, "Baba ya, ben seni çok seviyorum." Hocam, nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. "Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.
  • Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum, birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!
  • İçimde bir şükür duygusuyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, "Hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!"
  • Yok, dedi, "Sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim."
  • Eşiniz gelmek istemedi!
  • Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim; "Hayır hayır, sen yalnız gideceksin," dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıranın
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve e-magazin.tv sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Selda
(01.06.2024 01:24 - #588)
Hocam emeğinize sağlık farkındalık yaratan çok güzel bir hikaye
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve e-magazin.tv sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Selda
(01.06.2024 01:24 - #589)
Hocam emeğinize sağlık farkındalık yaratan çok güzel bir hikaye
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve e-magazin.tv sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.