Yeni Anayasa, Üçüncü Dünya Savaşı, sığınmacı krizi ve ağır ekonomik sorunların getirdiği kalıcı yoksulluğun çözümsüzlüğü gibi konular, tarihi süreçler içinde değerlendirilmeli. Geçmişi anlamadan bugünü anlamamız mümkün değil.
1876 ile 1909 yılları arasında Osmanlı padişahı olan 2. Abdülhamit döneminde Türk milleti ve devleti ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Bu sorunlardan bazılarına baktığımızda şu meselelerle karşılaşırız:
Makedonya, Girit, Batı Rumeli, Arnavutluk, Bosna Hersek, Sancak Yeni Pazar, Ermenistan, Yemen, Trablusgarp (Libya), Irak ve Basra Körfezi’nde İngiliz nüfusunun artışı, Kerbela ve Necef’te Şiilik, Sencar’da Yezidiler, Dersim, Siyonizm ve Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi, Suriye’de Fransız nüfusu ve Ege adaları. Bu liste daha da uzatılabilir ve detaylandırılabilir.
Dikkatinizi çeker mi bilmem, fakat bugün yine benzer sorunlarla karşı karşıyayız. Bu bir kader mi? Kesin olan şu ki, Türk milleti bu sorunları görmezden geliyor ve siyasi tercihlerinde bu meseleleri önceliklendirmiyor.
Bu meselelerin çoğu, Türk milletinin toprak ve can kaybına yol açmış ve şu an farkında olmadığımız için rafa kaldırılmıştır. Ancak, sosyal demokrat bir perspektiften bakıldığında, tarihin tozlu sayfalarına bakıp dersler çıkarmak ve bugün bu sorunlara çözüm üretmek hayati önem taşımaktadır.
Sosyal demokrat bir yaklaşım, toplumsal eşitlik, adalet ve dayanışma ilkeleri üzerine kuruludur. Bu nedenle, tarihsel sorunlarımızı çözmek ve bugünkü sorunlarımızı anlamak için geçmişteki hatalardan ders almak zorundayız. Yalnızca ekonomik kalkınma değil, sosyal refahın artırılması ve insan haklarına saygının tesis edilmesi için çalışmalıyız. Bu sorunları görmezden gelmek yerine, tüm vatandaşların huzur ve güven içinde yaşayabileceği bir toplum inşa etmeliyiz.
Geçmişten ders çıkararak, birlikte daha adil, daha eşitlikçi ve daha özgür bir geleceğe yürüyebiliriz. Bu nedenle, toplumsal bilinçlenmeyi artırarak, vatandaşlarımızın siyasi tercihlerinde bu sorunları göz önünde bulundurması için çalışmalıyız. Sosyal demokrat bir anlayışla, her bireyin huzur ve refah içinde yaşayabileceği bir Türkiye mümkündür.