Yorumlar
Selda
Edebiyat siyasetle her zaman iç içe oldu edebiyat bağımsız olmalı toplumun değer verdiği yazarlar yazdıklarından dolayı cezalandırılmamalı naçizane görüşüm

“Şiirin Siyaseti: İkinci Yeni’den Günümüze Edebiyatın Siyasetle İmtihanı”
1950’lerin Türkiye’si… Demokrat Parti iktidarı, toplumsal dönüşümler ve yeni arayışların ortasında bir grup genç şair dilin sınırlarını zorlayarak “İkinci Yeni” adı verilen şiir akımını doğurdu. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan gibi isimler, bireyin iç dünyasını merkeze alan, soyutlamaları ve yeni imgeleriyle farklı bir şiir dili kurdular.
Fakat bu yenilik, dönemin toplumcu gerçekçi edebiyatçıları tarafından tepkiyle karşılandı. Asım Bezirci, Behice Boran ve daha pek çok eleştirmen, İkinci Yeni’yi “halktan kopuk, bireyci ve hatta Demokrat Parti’nin kültürel iklimine uygun” olmakla suçladı. “Adnan Menderes’in iktidarı toplumsal sorunları görmezden geliyorsa, İkinci Yeni şairleri de şiirde toplumsal sorumluluğu reddediyor” denildi.
Bu eleştiriler, edebiyatın siyasallaşması meselesini alevlendirdi. Bir yanda “Şair halkın sorunlarına ayna tutmalı” diyenler; öte yanda “Şiir politikadan bağımsız olmalı, insanın varoluşunu dile getirmeli” diyenler vardı. İkinci Yeni tartışmaları bu iki görüşün en keskin çatışma alanlarından biri oldu.
Aradan 70 yıl geçti. Bugün hâlâ edebiyat dünyasında aynı sorular yankılanıyor: Edebiyat toplumsal ve siyasal mücadelelerin bir parçası mı olmalı? Yoksa estetik, bağımsızlığını koruyarak daha evrensel bir insan deneyimini mi anlatmalı?
İkinci Yeni’nin doğuşunda ortaya çıkan bu tartışma, aslında Türk edebiyatının siyasetle ilişkisini anlamak için güçlü bir mercek. O gün İkinci Yeni şairleri bireysel şiirin yolunu açtı; toplumcu gerçekçiler ise siyasetin ve sınıf mücadelesinin edebiyattaki rolünü savundu. Bugünse edebiyatın siyasetten tamamen kopması da, siyasetle iç içe olması da tartışma yaratmaya devam ediyor.

Yorum Yazın