• URMANİSTAN DA HÜZÜN
    • URMANİSTAN DA HÜZÜN
      Urmanistan’da Hüzün: Belgesel hayaliyle başlayan bir yolculuk, aşkın ve ihanetin gölgesinde bir ülkenin ruhuna dokunuyor.Güven Albayrak’ın kaleminden çıkan “Urmanistan’da Hüzün”, etnik çeşitliliğin ortasında barış arayışına çıkan gençlerin hikâyesini anlatıyor. Doğunun kiraz çiçekleriyle süslenmiş vadilerinden, istihbaratın karanlık koridorlarına uzanan bu öykü; gazetecilik, aşk, sadakat ve ihanet ekseninde ilerliyor. Barış ve Uzlaşı Sarayı’nın idealiyle başlayan yolculuk, bir ülkenin vicdanına ve bir adamın kalbine dokunan trajik bir sona ulaşıyor
      09.10.2025 - 02:54 | Son Güncelleme:09.10.2025 - 02:54
      GÜVEN ALBAYRAK

      Güven Albayrak

      Yaşlı yerkürenin doğusunda, uzaklarda bir ülke. Urmanistan; yalçın kayalıkları, kanyonları, Alga nehiri, çölleri, ormanları, bereketli toprakları olan bir yer. Alga nehir’ i, Ülke’ yi doğu ve batı diye ikiye ayırır. Ülkenin doğusunda; Urman, yeşili ve ormanı bol bir vadi, Moguchy ise batıda, iklim olarak soğuk, bozkır, hayvancılıkla geçinen bir topluluk. İki nehre kıyısı olan, Oğurlular da yaşardı.

      Ülkede etniksel sorunlar vardı. Yaşayan insanlar, istemese de bilinmeyen bir nedenle ayrılık körüklenirdi. Bu yüzden hüzünlü bir hava hâkimdi. Bu durum öğrencileri üzse de eğitim devam ediyordu. Bahit, Ayana Üniversitesinde bir öğrencidir. Onun için ülkenin her yerine gidilip, görülmeli ve belgesel hazırlanmalı diye düşünüyordu. Okuduğu bölüm Radyo ve Televizyonculuk olduğundan bir yerden başlamalıydı. Okulun duyuru panosuna bir ilan asmıştı. İlanda okulun ara tatilinde, Alga nehri etrafındaki, etnik bölgeleri, gezip bir belgesel çekeceğini bu geziye gönüllü aradığını belirtmişti.

      Okula yakın botanik parkında oturduğu sırada birisinin adını seslendiğini duyar.

      ‘’ Bahit, Bahit’’

      Sesin geldiği yöne döndüğünde, seslenen, Sabir idi. Selamlaştıktan sonra yanına oturur. Sabir, bizim oralardan, yaşıtım bir çocuktu, fotoğrafçılık bölümünde okuyordu.

      ‘’ Bak dostum bu geziye bende geliyorum.’’

      ‘’ Tamam, da neden? ‘’

      ‘’ Fotoğrafçıyım’’

      ‘’ Sadece ondan mı?’’

      ‘’ Seni korurum’’

      ‘’ Kimden’’

      ‘’ Her şeyden’’

      ‘’ Her şey derken’’

      ‘’ Bak, etnik araştırma yapıyorum diyorsun, tehlikeli bir şey’’

      ‘’ Buna karar veren sen misin?’’

      ‘’ Hem evet, hem hayır’’

      ‘’ Anlatsan iyi olur’’

      ‘’ Ortalık karışık: bundan haberdar oldum, seninle gelmem istendi. Emniyetin ve iyi bir gazetecilik için bende orada olmalıyım.’’

      ‘’ İsteyen Devlet mi? ‘’

      ‘’ Evet’’

      ‘’ Hikâyeni anlatacak mısın?’’

      ‘’ Sonra, söz’’

      ‘’ Tamam’’

      Okula geldiğinde bir kız öğrenci sınıfın kapısında bekliyordu.

      ‘’ Merhaba, adım İnsu, bende geziye gelmek istiyorum.’’

      ‘’Peki neden?’’

      ‘’ Neden olacak, Gazetecilik bölümünde okuyorum. Gazetecilik yapmak istiyorum.’’ Ve devam ederek’’ Metinleri ben yazarım, kalemim kuvvetli. Köylüler sizi ayrılıkçı sanmaz.’’

      ‘’Ayrılıkçı mı?’’

      ‘’ Bak sen etnik bir belgesel çekmeyecek misin? ‘’

      ‘’ Devam et’’

      ‘’ Bu belgesel işinde, metin yazarı olarak çok yardımım olur. Lütfen! Yük olmam, söz! ’’

      ‘’ Haber vereceğim.’’

      Bir ay sonra üç arkadaş yola çıkmak için hazırdır. Bahit öncü, Sabir fotoğrafçı, İnsu muhabir, Sabir’ in yanında getirdiği Urcan kameraman, yola koyulurlar. Yol güzergâhı, Urman, Oğur, Moguchy olarak belirlendi. Geleneksel, örf, adet farklılıklarını inceleyecekler. Yaptıkları bu çalışmayı Üniversite hocalarına sunacaklardı.

      İlk kamp alanları: Bograt ovalarıdır. Dağlardan, ovalardan uzak diyarlardan akıp gelen derelerin ve çayların doldurduğu bir nehir ve Bograt kasabası. Sabir, bir öncü gibi diğerlerine siz çadırları şu yeşilliğe kurun ben yetkililerden izin alayım. Sabir, Çantasından bazı evraklar çıkarttıktan sonra: ‘’Ben hazırlıklı geldim, yazışmalar hazır, zaten bekleniyoruz’’ kasabaya yöneldi. Akşam hava kararmadan çadırlar kurulmuş ve ateş yakılmıştı. Gün batımı hiç bu kadar güzel görünmemişti. İpek yolu üzerinde, nisan ayının ikinci haftası. Kiraz çiçekleri bembeyaz gelinlik gibi doğayı güzelleştirmiş. Dolunay turuncu rengiyle önlerindeki ateşe eşlik ediyor. Doğunun mis kokulu yeşil çayı, uykularını getirmiş, çadırlarına çekilmişlerdi.

      Bahit bir haber bekler gibi ateşin başından kalkmamıştı. Sabir geri döndü ve derin bir oh çekerek yanına oturdu.

      ‘’ Beni bekliyorsun değil mi?

      ‘’ Evet, anlatacakların var sanırım.’’

      ‘’ Bak dostum, ben ana atamdan el aldım. Üç harfliler ilmi ile uğraşırım. Devleti üç harflilerden aldığım bilgilerle uyarınca ben vazifelendirildim.’’

      ‘’ Neyle görevlendirildin.’’

      ‘’ Ben, Barış ve Uzlaşı sarayının bekçisiyim’’

      ‘’ Normal bekçi mi?’’

      ‘’ Hayır, Üç harflilerden ordum var’’

      ‘’ Ciddi mi?’’

      ‘’ Reenkarnasyona inanırmışsın?’’

      ‘’ Evet de ne desem’’

      ‘’ Ben Sabir, geçmişte de bir komutandım.’’

      ‘’ Dostum sen bir hayalperest misin?’’

      ‘’ Sen dediğimi yap, rahat uyu, gezinin tadını çıkart.’’

      Gece yarısı kasabada yanan ışık kalmamıştı. Yatmaya çekildiler. Sabah kuş sesleriyle uyandıklarında, ateş yanmış ve güzel bitki çayının kokusu, İnsu’ nun çay sürprizi, ortamı kır bahçesi gibi yapmıştı. İnsu’ nun güleç yüzü ve Bahit’ e olan şefkat ve sevgiyle bakışları bir birlerinden elektrik aldıkları beli oluyordu.

      On beş gün boyunca, gittikleri her yerde ilgi görmüş, etnik yaşamları incelemişlerdi. Farklılığın birbirlerini korkutacak bir şey olmadığının belgeselini yapmışlardı. Her yörenin kendi yöresel sanatçısı bu değerleri, romanlarında, şiirlerinde, çektiği fotoğraflarda, yaptığı resimlerde canlandırarak kendi kültürünün ölümsüzleşmesine ve sonunda da yarattığı ortak renklerden evrensel değerlerin üretilmesine katkıda bulunabilir…Çünkü yöresel sanatçıların bu tek tek yaptığı çalışmalar daha genel yapılan çalışmalarla bütünleştirilecek ve ortaya çok daha zengin bir kültür çeşitlenmesi çıkacaktır…

      Güzel sonuç çıkarmışlardır. Etnik yaşamın sağduyulu insanları barış ve kardeşlik mesajları vermişti.

      Bahit, duygularını açıklamak için, Oğurların Hıdırellez şenliklerini beklemişti. Papatyalardan bir taç yaparak İnsu’ nun karşısına çıktığında utanarak duygularını anlatır. Duyguları karşılıksız kalmadığını görünce artık bir sevgilidirler

      Okula döndüklerinde artık sonbahardır. Belgeseli: okulun ilk haftası, hocalarının katkılarıyla bitirirler, Üniversitenin desteğinde, bakanlık onayıyla, belgesel ödül ile onurlandırılır.

      Sevgililer evlenir, bir erkek çocukları olur. Çocuklarına Kali adını koyarlar. Üniversitede öğretim görevlisi olan Bahit, radyo programları da yapar.

      Aradan iki yıl geçmiştir. Üniversiteye, bir devlet görevlisi gelir. Çok gizli bir davetiye alır, kimseye bilgi verilmesi istenmez. Davet edildiği yere gider. Bina dolambaç’ lı karışık ve alt katlardır. İçeri girdiğinde üç kişi vardır. Herkes ayaktadır ve bu oda sorgu odasıdır. Yarı karanlık ve ürkütücü bir yerdir. Bir masa, bir sandalye bulunur. Üç kişiden biri Sabir, güvenlik görevlisi, üçüncü kişi sert bir bakışı olan ve kavgaya hazır bir it gibi durur.

      Sabir yumuşak bir tonla:

      ‘’ Dostum radyo programlarındaki konuşma metinlerini hazırlayan kim?’’

      ‘’ Neden bahsediyorsun sen’’

      ‘’ Duydun, sakin ol ve sorularımıza cevap ver’’

      ‘’ Sen söyle, ne oldu da buradayım.’’ Diğer amir masaya sert bir şekilde vurarak:

      ‘’ Burada soruları biz sorarız. Çünkü şu anda istihbarattasın’’

      ‘’ Soruya cevap ver’’

      ‘’ Sabir’’

      ‘’ Bak dostum sakın kimseyi koruma şu anda vatan hainliğiyle sorgudasın’’

      ‘’ Vaaakkkttiiimmii harcama be adam.’’

      ‘’ Bu olamaz! , nasıl? İnsu olamaz! ’’ dizlerinin üstüne çöker ve ağlar. ‘’ Sabir amiri Vayis ile görüştükten sonra Bahiti omuzlarından tutarak kaldırır.’’

      ‘’Bak dostum; yarın akşam için de radyo programının, metnini yazmasını iste, sakın tek bir şey belli etme, yoksa ikinizde kurşuna dizilirsiniz’’

      İnsu’ nun hazırladığı metinde yine gizli mesaj varsa biliyorsun öldürülecek. Yaptığın her hareket ve konuşma bana üç harflilerce bildirilecek. Eve de üç harflilerden bir görevli koydum. Maalesef İnsu ayrılıkçıların ajanı.

      Bahit için zor bir durum, Ertesi gün sabah olduğunda oğlu Kali ile vakit geçirdi. Karısı dalgınlığı fark edip, ‘’ Hani benim öpücüğüm diyerek Bahit’ e sarıldı. Kocası evden çıkarken, İnsu zarfı uzatarak, metni unutuyorsun. Arabaya bindiğinde, Sabir arabada onu bekliyordu. Arabayla hareket etiklerinde, elindeki yazılı metni aldı. İstihbaratta çözümleme yapılmıştı. Karşı istihbarat için yeni metin hazırlandı. Radyo programı başladığında, İnsu durumu anlamıştı. Yapacak tek bir şey kalmıştı. Kalan zamanı da, oğlu Kali ile birlikte vakit geçirmek. Öylede yaptı. Yayından sonra harekete geçen ayrılıkçılar teker teker ifşa olmuştu. Bir polis ordusuyla geri dönen Vayis, Sabir ve Bahit eve geldiğinde Kali beşiğinde, İnsu kendini tavana iple asmıştı. Masaya bırakılmış bir mektup…

      Sabir arkadaşının omuzundan tutarak: ‘’ Kendisi isteyerek yapmış, üç harflilerin işi değil ‘’ Bahit kafasını kaldırdığında diğer âlemi’ de gördüğünü, bunun gerçekte de var olduğuna, şahit olmuştu, Bahit’ in korkudan, titrediğini gören Sabir:‘’ Yeterli mi?’’

      ‘’ Evet’’

      ‘’ Kalk dostum, önüne geçemeyeceğimiz şeyler var. ‘’

      Vayis söze girer: ‘’Baş yarılır börk içinde, kol kırılır yen içinde.’’ Bahit’in çaresiz bakan gözlerine, şefkatle bakarak: ‘’ Sen bir eş kaybettin, biz bir dost kazandık.’’

      Sabir dostunu sandalyeye oturtur. Kendi’ de yanına oturur. Derin bir iç çekerek: ‘’ Barış ve Uzlaşı Sarayı neden yapıldı biliyor musun? ‘’ Bahit boşluğa bakan gözlerle, Sabir ’i izliyordu.

      ‘’ Saray, dini anlayış, şiddetin reddedilmesi ve inanç ve insan eşitliğinin teşvik edilmesi için küresel bir merkez olarak düşünülmüştür.Kültürlerin, geleneklerin ve çeşitli düşünceye sahip temsilcilerin barış ve uyum içinde bir arada yaşadığı Urbanistan' ın ruhunu ifade etmektedir.’’

      Bahit anladığını belli etmek içinde : ‘’İnsu ne yaptın, Barış ve Uzlaşı yerine, Ayrılıkçılarla kirli ittifaklar! ‘’ öne eğilerek, kafasını ellerinin arasına alıp: ‘’ Otoriteye başkaldırmak, sonun getirdi. Beni de kullandın. Oğlumuz Kali ile beni öksüz bıraktın. Ciğerim yanıyor.’’ Eğilip son bir kere İnsu’ yu öptü.

      EDEBİYAT MAGAZİN GAZETESİ
      EDEBİYAT MAGAZİN GAZETESİ

      Yorum Yazın

      Yorum yazarak topluluk kurallarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Edebiyat Magazin hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

    • SüperLig Puan Durumu
      TakımOAP
        O A P
      1.GALATASARAY A.Ş. 8 20 22
      2.TRABZONSPOR A.Ş. 8 13 17
      3.GÖZTEPE A.Ş. 8 11 16
      4.FENERBAHÇE A.Ş. 8 12 16
      5.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 8 12 14
      6.BEŞİKTAŞ A.Ş. 7 12 13
      7.SAMSUNSPOR A.Ş. 8 10 13
      8.TÜMOSAN KONYASPOR 7 13 11
      9.CORENDON ALANYASPOR 8 10 10
      10.HESAP.COM ANTALYASPOR 8 9 10
      11.KASIMPAŞA A.Ş. 8 8 9
      12.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 7 9 8
      13.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 7 6 6
      14.GENÇLERBİRLİĞİ 8 7 5
      15.KOCAELİSPOR 8 5 5
      16.İKAS EYÜPSPOR 8 4 5
      17.ZECORNER KAYSERİSPOR 8 5 5
      18.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 8 7 3
      İstanbul nöbetçi eczaneleri