Malik Ördek’ten Masalsı Bir Yolculuk

Bazen bir dağ sadece bir dağ değildir. Bazen, rüzgarın fısıldadığı sırları, taşlarının sakladığı efsaneleri ve gökyüzüne uzanan doruklarında kaybolmuş zamanı barındırır. İşte Kel Dağı da tam böyle bir yer. Hatay’ın Yayladağı ilçesinde, Akdeniz’in tuzlu nefesiyle serinleyen yamaçlarında uzanan, vakur ve sessiz bir dev. Antik çağlardan bu yana Kasyus Dağı olarak bilinen bu volkanik kütle, zamanın bile saygı duyduğu bir bekçidir.

Kel Dağı’na yaklaştıkça, gökyüzü maviliğini biraz daha derinleştirir, bulutlar utangaç birer misafir gibi doruklarında dolanır. Yerel halkın ona verdiği adla, Cebel-i Akra, yani “Yüce Dağ”, sanki göğe dokunmak için biraz daha uzanır. Dağın 1730 metrelik yüksekliği, denizin tuzlu serinliğinden gökyüzünün sessizliğine uzanan bir köprüdür adeta.

Bu dağın eteklerinde yürürken ayaklarınızın altında eski çağların yankısını duyarsınız. Roma İmparatorluğu’nun sessiz tanığı olan St. Barlaam Manastırı, taş duvarlarında geçmişin dualarını saklar. Manastırın pencerelerinden süzülen ışık, zamanın bile soluklaştıramadığı bir aydınlık gibidir. O taşlar, rahiplerin sessiz adımlarını, fısıldanan duaları, bir başka çağın ruhunu barındırır.

Dağın yamaçlarında çakşır otu (Ferula communis) serpilmiş gibidir. Bu bitki, kadim bir bilgeliğin temsilcisi gibi toprağa kök salmıştır. Biraz ileride bir tilkinin gölge gibi kayıp gittiğini ya da uzaklarda bir kurdun sessizce iz sürdüğünü görebilirsiniz. Vaşaklar, doğanın gizli bekçileri gibi dağın gizemli ormanlarında iz bırakır. Ve belki de, dikkatli bakarsanız, bir tavşanın ürkek bakışlarını yakalayabilirsiniz.

Kel Dağı’nın kalbinde, suyun ve taşın sonsuz dansını izleyebileceğiniz bir sualtı mağarası gizlidir. Bu mağara, doğanın sabırla şekillendirdiği bir mücevher gibidir. Dalgaların sesi, mağaranın taş duvarlarında yankılanırken, zamanın akışını unutursunuz. Burada, suyun fısıltısı size eski denizcilerin, tüccarların ve gezginlerin hikayelerini anlatır.

Dağın güneyinde, eski Ugarit limanının (modern Ras Şamra) sessiz kalıntıları uzanır. 30 kilometrelik bir mesafede, denizin tuzlu soluğuyla harmanlanmış tarih yatmaktadır. Bir zamanlar gemilerin demir attığı, ticaretin ve kültürün kalbinin attığı bu liman, şimdi sadece dalgaların anlattığı hikayelere ev sahipliği yapar.

Kel Dağı, yalnızca bir coğrafi şekil değil; bir masalın, bir efsanenin, bir rüyanın ta kendisidir. Burada her taş, her ağaç, her esinti size bir şeyler fısıldar. Eğer dinlerseniz, dağın sessiz çağrısını duyabilirsiniz. Belki de en güzel hikayeler, rüzgarın savurduğu tozlarda, yosun tutmuş taşlarda ve zamanın durduğu anlarda gizlidir.

Bir gün yolunuz Hatay’ın Yayladağı’na düşerse, Kel Dağı’nın eteklerinde durup sessizce dinleyin. Belki rüzgar size, binlerce yıl öncesinden bir masal fısıldar.