
Sabahın erken saatinde Boğaz, gül rengi bir sisle örtülüydü. Blue Carpathia’nın pruvası, suya gizli bir imza atarcasına usulca salınıyordu. Güvertede ayak seslerim, tahtanın yıllardır sakladığı binlerce hikâyeye karıştı. Kaptan Cihan Kuruçay, denizcinin vakur tebessümüyle karşıladı beni; mavi gözlerinde suyun bilgeliği vardı.

“Bu su, her seferinde başka bir kitap açar,” dedi; sesi, motor gürültüsünden daha dingindi. Tekneyi çevreleyen martılar, sanki söze eşlik eden beyaz virgüllerdi. Bebek’ten Ortaköy’e uzanan kıyılarda yalıların pencereleri, uyanmakta olan şehrin rüyasını hâlâ saklıyordu.
Boğaz’ın içinden geçmek, zamanın iki yakası arasında yolculuk etmek gibiydi. Bir yanda dev yük gemileri, petrol tankerleri; öte yanda vapurların telaşlı düdükleri, kıyı hattında bekleşen küçük yolcu tekneleri… Bu karmaşanın ortasında Blue Carpathia, ince bir kalemle yazılmış hece gibi zarafetini koruyordu. Kaptan, elini bronz pusulaya koyarak fısıldadı: “Güvenlik, bu masalın görünmez başkahramanı. Düş kurmak cesaret ister; ama önce düşü sağlam bir iskeleye bağlamak gerekir.”

Kış mevsiminde güverteye aşkın kokusu yayılıyor: elinde küçük kadife kutusuyla diz çöken bir âşık, karaya vuran dalga sesiyle sorusunu fısıldıyor. Yaz geldiğinde ise su, şehrin kavurucu sıcağını serinleten mavi bir davetiye: şirket toplantılarının ciddiyeti dalgaya karışıyor, mezuniyet sevinci yan yalçın yamaçlarda yankılanıyor, turizm otobüslerinden inen misafirlerin heyecanı iyotla harmanlanıyor.
Her sahilin ayrı bir efsanesi var. Emirgân’ın mis kokulu lalesi, Kandilli’nin geceye sakladığı yıldız ışıltısı, Yeniköy’ün balıkçı ağı. Kuruçay’a göre kaptanlık, bu efsanelerin ruhuna tercüman olmak demek: “Teknenin burnu nereye dönse, suyun altında başka bir hikâye kanatlanıyor.”

Güverteyi terk ederken gökyüzü, barış imzalı bir maviliğe bürünmüştü. Pruvadan yükselen ince köpük, geride bıraktığımız rotayı kısa bir masal cümlesi gibi silip yeniliyor; Boğaz, her an yeniden yazılan bir şiire dönüşüyordu. İstanbul’u karadan tanıdığımı sanırken, su üstünde yepyeni bir şehre ayak bastığımı anladım. Blue Carpathia, düşlerin pusulasını daima kuzeye çeviriyor: kalbin cesaretine.

Yorum Yazın