Sosyoloji, yapay zeka tartışmalarının merkezinde yer almakta ve gelecekte de bu rolünü koruyacaktır. Yapay zeka ve toplumun iç içe geçtiği günümüzde, bu yeni dünyayı anlamlandırabilmek için sosyolojik bir hayal gücüne ihtiyaç duyuyoruz. Toplumsal yapının derinliklerine odaklanan bu disiplin, eşitsizliklerle ilişkilerimizi çözümleyerek değişime dair önemli içgörüler sunar.
Sosyolojik bakış açısı, değişimin yalnızca bireysel çabalarla sınırlı kalamayacağını, bunun yanında toplumsal yapının da dönüştürülmesi gerektiğini öne sürer. "Daha iyi seçimler yapmalıyız" gibi bireysel düzeydeki çağrılar, kalıcı çözümler getirmekte yetersizdir. Yapay zeka uygulayıcıları da sistemlerin neden olduğu eşitsizliklerin farkında ve "daha adil" yapılar inşa etme ihtiyacını kabul ediyorlar. Ancak bu alandaki mevcut çabalar, genellikle yapısal reformlardan çok bireysel teknoloji uzmanlarına veya modellere müdahale etmeye dayanıyor.
Yapay zekanın önyargı sorunu, sosyolojinin bu tartışmalardaki önemini daha da artırıyor. Makine öğrenimi sistemlerinin eğitim verilerindeki hatalı temsiller ve programcıların bilinçli ya da bilinçsiz kararları, belirli gruplara orantısız zararlar verebiliyor. Bugün bu sorunu çözmeye yönelik çalışmalar; teknoloji uzmanlarının eğitimi, yapay zeka sistemlerine matematiksel adalet ölçütlerinin entegre edilmesi gibi yöntemlere odaklanıyor. Ancak sosyologlar, sosyal eşitsizliklerin kökünün toplumsal yapıdaki derin sorunlarda yattığını savunuyor. Kalıcı ve adil bir gelecek için bireysel müdahalelerin ötesine geçip yapısal değişime yönelmek şart.
Alman sosyolog Georg Simmel’in şu yaklaşımı, toplumsal aidiyetler üzerine düşünmeyi derinleştiriyor: “İsa’nın çarmıha gerildiğine inanmıyorsanız Hristiyan olamazsınız; ancak buna inanıyorsanız Müslüman olamazsınız.” Burada, bireylerin inanç ve aidiyetleri, toplumsal sistemin kendisiyle bir etkileşim halindedir. Simmel, farklı toplumsal sistemlerin, birbirini bütünüyle reddetmek yerine kendi varlıklarını diğerini tanıyarak sürdürdüğünü vurgular. Çünkü bir inanç ya da aidiyet, karşıtını yok saydığında aslında kendi varlığını da inkâr etmiş olur.
Bu noktada, sosyologlara düşen görev, bireylerin toplumsal aidiyetlerini ve geçmişten bugüne süregelen deneyimlerini, içinde yaşadıkları toplumsal yapıların ışığında anlamaya çalışmaktır. Ancak bunu yaparken, bireylerin gerçeklik algılarını şekillendiren farklı bilgi türlerini de ayrıştırmalıyız.
Sosyoloji, yapay zeka çağında adil bir toplum hayali kurarken rehberimiz olmaya devam edecek. Yapısal eşitsizliklerin gölgesinde bir dünya yerine, herkes için hakkaniyetli bir geleceğin mümkün olduğuna inanarak çalışmalıyız.
Malik Ördek
(Sosyologlar Günü Anısına)
Yorum Yazın