
Roman yazmak, korkunun ötesinde bir şeydir. Hangi konu hakkında yazacağını düşünmek, sadece aylar değil, yıllar alabilir. Zamanının ne zaman geleceği size bağlı olmadığı gibi, hangi konu hakkında yazacağınıza da siz karar veremezsiniz. O, herhangi bir olayın veya kişinin üzerinizdeki etkisinden veya tamamen başka bir şeyden aniden ortaya çıkar. Doğumu o kadar tuhaftır ki... Belki de bir insanın doğuşundan daha tuhaf, daha gizemli ve daha esrarengizdir. İnsanın doğuşu belli kurallara bağlıdır ama roman yazmanın herhangi bir kuralı ya da disiplini yoktur. Doğumu bu kadar tuhaf olan bir eser nasıl yazılır?
İlk cümleyi bitirdiğinizde, sonraki satırların gelmesini anlatılamaz bir heyecanla beklemek varken sayfaların eklenmesini ve nihayet tamamlanışını görmenin ne kadar muhteşem bir his olduğunu bir düşünün. Yazdığınız her satır, düşündüğünüz her mısra belki de kanınız pahasına yazılır, mürekkep sadece bir araçtır. Bir yazar için, yazarak geçirdiği geceler karanlığı hissettirmeyecek kadar aydınlık olabilir; yazarken aydınlanır, yazarken yaşar ama aynı zamanda sabahları da karanlık kadar sarsılmış olabilir çünkü o her zaman yazmak arayışı içinde, sürekli düşünmektedir.
Yarattığınız her karakterin kaderini yazmak, onu nerede olursa olsun bir gölge gibi takip etmek kolay değildir. Gerçekçi olmayan karakterlere o kadar hayat verirsiniz ki, kendi hayatınızı umursamazsınız. Çünkü siz, evet siz, yarattığınız her karakterin kaderinden sorumlusunuz ve onların başına gelen ve gelecek her şeyin büyük bir mesuliyetini taşırsınız. Yazar olmayanlar ailelerinden ve genel olarak insanlıktan sorumluysa, yazarlar yarattıkları her karakterden sorumlu olduklarında (aynı zamanda diğerleri gibi onlar da aileye ve insanlığa karşı sorumludurlar) taşıdıkları yükün ağırlığını bir düşünün. Sorumluluklarının yanı sıra onlar için sağlıklarını da feda ederler. Ancak karşılığında bir yazar unvanını ve sonsuzluğu kazanırlar.
Karakterler ruha o kadar hakim olur ki... Sanki her zaman yanınızdalar, sizinle diyalog halindeler. Nerede ve ne zaman olursa olsun sizden vazgeçmezler, sizinle şakalaşırlar, hatta sizi yargılayıp ağlatabilirler. Çünkü var olmayan karakterler sanki gerçekten varmış gibi karşınıza çıkar ve bazen onları değil de kendinizi var olmayan bir varlık olarak düşünürsünüz, su gibi akıp gidersiniz.
Belki de onlar sizin en yakın arkadaşlarınız, sırdaşlarınız, kahramanlarınızdır. Çünkü her birinde düşüncelerinizin ve enerjinizin kıvılcımları vardır. Ama tüm bunların yanı sıra onlara özgürlük de vermişsiniz ve her konuda tercih hakkını onlara bırakmışsınızdır. Aksi halde diktatör bir yazar ve karakterlere saygısız biri olarak hatırlanırsınız. Bir yazarın varlığı, eserlerinin yanı sıra karakterlerinin mükemmelliğine de bağlı değil midir?
Yazmak, korkunun ötesinde bir şey olduğu gibi yaşamın da ötesinde bir şeydir.

Yorum Yazın