Spor, adil mücadelenin alanı olmalıdır. Tribünlerde yer alan milyonlarca insan, kazanmayı ve kaybetmeyi aynı tutkuyla yaşar. Ancak ne zaman ki bir takım sahada istediğini alamaz, suçlu olarak hakemler hedef gösterilir. Yıllardır bu çark böyle dönüyor. Başarısızlıklar, yanlış taktikler, eksik kadro planlamaları görmezden gelinir ve faturası hakemlere kesilir. Peki, gerçekten suçlu olan hakemler mi?
Futbol, basketbol, boks… Hangi spor branşı olursa olsun, bir hakemin verdiği kararlar üzerinde yoğun bir baskı oluşur. Özellikle kritik anlarda alınan kararlar, takımların teknik ekipleri ve taraftarlar tarafından anında eleştirilir. Bazı yöneticiler ve spor kulüpleri, başarısız olduklarında önce kendi eksiklerini analiz etmek yerine, hakemleri hedef tahtasına koymayı tercih eder. Bu yetmezmiş gibi, kimi zaman siyasi erkler devreye girer. Kulüpler, hakem kararlarını manipüle etmek için üst düzey makamlarla temas kurmaya çalışır ve sporun bağımsızlığına büyük zarar verirler.
Hakemlik, tarafsızlık üzerine kuruludur. Ancak günümüzde tarafsız olmak giderek zorlaşıyor. Sosyal medyanın etkisiyle hakemler üzerinde oluşturulan linç kültürü, sporun ruhuna zarar veriyor. Maç sonrası hakemlerin isimleri karalanıyor, yanlış yorumlarla hedef gösteriliyor ve taraftarların öfkesine maruz bırakılıyorlar. Hatta öyle ki, kimi hakemler yalnızca mesleklerini icra ettikleri için tehditler almak zorunda kalıyor. İşte tam bu noktada sorulması gereken kritik soru şu: Spor gerçekten adaletin ve rekabetin alanı mı, yoksa güçlülerin kendi çıkarlarına göre yönlendirdiği bir oyun mu?
Bir hakem olarak, aldığım her kararın yalnızca sporun kuralları çerçevesinde değerlendirileceğine inanmak istiyorum. Ancak, yıllardır gördüğümüz tablo pek de böyle değil. Hatalı bir yönetim sürecine sahip olan takımlar, başarısızlıklarını hakem kararlarına bağlayarak kendi sorumluluklarından kaçıyorlar. Bunun sonucunda, hakemlerin itibarı zedeleniyor ve mesleklerini tarafsız bir şekilde icra etmeleri giderek zorlaşıyor.
Sporun siyasetten bağımsız olması gerektiğini savunan sosyal demokrat bir bakış açısıyla hareket etmek, bu döngüyü kırmanın en önemli adımlarından biridir. Hakemler, herhangi bir siyasi ya da ekonomik gücün etkisinde kalmadan yalnızca sporun ruhuna hizmet etmelidir. Sporcular sahada mücadele ederken, biz hakemler adaletin sesi olmak zorundayız. Eğer bu ses susturulursa, spor yalnızca güç sahiplerinin elinde şekillenen bir oyuna dönüşür.
Başarı, sahada kazanılır. Politik destekle değil, adaletle… Ve en önemlisi, sporun hakemleri hedef göstermek yerine, kendi eksiklerini kabul eden yöneticilere ihtiyacı var. Çünkü hakemler, sporun düzenini koruyan son savunma hattıdır.
— Şengül Yılmaz
Yorum Yazın