Ümit Şevki Somyürek
Neşeliyimdir ben, öyle çok ki kahkahalarım kıyılara vurur köpük köpük. Bazen laciverde bürünürüm, bazen masmaviye. Güneşin kızıllığında alev alev yanarım. Aynama, dağlar, ormanlar ve karlı tepeler yansır. Ay dostumdur; ışığına şiirler yazdırırım. Üzerimde gemiler yüzdürürüm; her gün başka bir renge bürünüp tuvalleri süslerim. Bulutlarla sevişir, yıldızlarla bakışırım.
Her gün yeniden keşfedilen bir dünyam var benim. Sayısını benim bile bilmediğim canlılar, konuklar süsler içimi. Her birine nefes olur, yuva kurarım. Kanunumu Arşimet denen usta yazmıştır; bazı yerlerim tuzlu, bazı yerlerim sıcaktır. Siz yalnızca yüzeyimdeki buz dağlarını görürsünüz; içimde saklarım kaynayan dağlarımı.
Bolluk ve bereketimdir ben, kıymetimi bilene. Fırtınalar döner durur bazen başımda ama, ben meltemi severim. Ay ışığıyla birleşir, yakamozlar üretir, şarkılar sunarım insanlara. Şairler yazar üstüme, aşıklar ateş yakar kumsallarımda, gitarların telleri gelgitlerimden ilham alır. Ah çocuklar… Kıyılarımda kumdan kaleler yaparlar, sonra bırakıp giderler. Gece olunca yıkarım o kaleleri, sabah yeniden yapsınlar diye.
Elbette benim de sevmediklerim var. En başta savaşı sevmem; kini, nefreti. Her şey uyum içinde olsun isterim. Üzerimde çelik zırhlı savaş gemileri gezmesin, içimde savaş uçakları yatmasın isterim. Keşke her şey bununla kalsa...
Nasıl desem bilemiyorum, ama son yüz yılda yaşayan insanlardan da hoşlanmıyorum. Bunu söylerken inanın utanıyorum. Öyle çok kirlettiler ki beni. İşlerine yaramayan ne varsa bana gönderiyor, yuvamı zehirliyorlar. Misafirlerim göz göre göre yok oluyor. Gökyüzünden gelen yağmur bile zehirli artık.
Bu gidişe dur diyen yok mu? Var elbette, ama sesleri o kadar cılız ki, ben bile duyamıyorum. Bu dünya yalnız onların değil; bilmiyorlar. Beni, havayı, toprağı, ormanı yok ediyorlar... Aslında kendilerini yok ettiklerinin farkında bile değiller. Varoluşumuzun onların yaşamını sürdürmek için olduğunu bilmiyorlar. Çocuklarına, torunlarına gösterdikleri itinayı onların geleceğine göstermiyorlar. Gaflet, dalalet, hatta hıyanet içindeler. Tarihe iz bırakan biri demişti bir zamanlar: “Bırakın beni, bırakın biraz ağlayayım. Belki gözyaşlarım temizler bu kirliliği.”
Yorum Yazın