Selam sevgili arkadaşım, yine seninle dertlerimi paylaşıp, senin güzel objektif görüşlerini dinlemek için buradayım. Başım yüreğim sıkışınca biliyorsun çareyi senin düşünce görüş tavsiyelerinin ikliminde teselliler aramakta buluyorum. Ülkemdeki politik gerginliği, milletimin cumhuriyet tarihinin en zor günlerini yaşadığını biliyorsun. Başta ekonomimiz, tarımımız, hayvancılığımız yerlerde sürünüyor. Çalışanımız evine eli boş utanarak giriyor. Çocukları ile göz göze gelmemeye gayret ediyor. Memurumuz ayın ikici yarısını kredi kartlarını birbirlerine destek ederek ayı aya ekliyor. Çoluk çocuğundan destek yoksa emeklimiz dilenci konumunda. Pazarlara çöp arabası neredeyse girmez oldu. İnsanımız hava kararınca pazardan kalan çöpleri toplayıp tencereleri ile buluşturup çoluk çocuğunun karnını doyurur günlere geldik. Aç yatağa giren, okula kuru ekmekle giden ya da onu da götüremeyen çocuklarımızın yaşadığı bir ülke olduk. Çocukluğumuzda iki tanesini beş kuruşa aldığımız yumurtanın tanesi on liraya tırmandı. Yani ülkem Atatürk’ün sözleri gibi “Fakr ü zaruret içinde harap ve bitap” düşürüldü. Tek adam rejimine karşı olanların haklı çıktıkları yılları yaşıyoruz. Maalesef dünyada onların yönetim rüzgârlarının estiği bir dönemdeyiz. Bu rüzgar dünyada acımasız savaş, kan, kin, nefret bulutlarını dünya semalarına misafir etti. Dünyanın geldiği nokta huzurumuzu kaçırsa da, ülkemizdeki hızla olumsuza giden yaşam standartlarımız endişelerimizi iyice derinleştiriyor maalesef. Çünkü biz güdülen bir ülkeyiz. En değerli saydığımız dost ülkelerin dostluğu da, emirlerini azıcık duyumsamazlıktan geldiğimiz de sahte dostluk maskelerini çıkarıp azılı düşman haline dönüştüklerine defalarca şahit olduk. Ve olmaya devam edeceğiz. Kırk yıldır ülkemizin ekonomisini çökerten ve ülke insanımızın refahını gasp eden güney sınırlarımızda ki çatışma da, aslında dost sandığımız Amerika Rusya İsrail le savaştığımızı hepimiz biliyoruz. Ama kaşlarımızı çatıp rest çekemiyoruz. Çünkü 1938 de dirayetli yönetim öldü. Yeniden güdülme iklimi başladı ülkemde. Dediklerini yapmadığımız gün ya beysbol sopası ile ya tehdit mektubu ile ya da 15 dakikalık görüşme için kapılarında yarım saat ayakta bekletip terbiye ettiler bizi. Parasını ödediğimiz uçaklarımızı vermeyerek had bildirdiler. Şunu ekmeyeceksin dediler ekmedik, şunu dikmeyeceksin dediler dikmedik. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin sularımızda petrol, doğal gaz aratmıyorlar. Bir iki gemi göndersek de kös kös geriye gönderdiler gemilerimizi. Neye ne kadar müsaade ediyorlarsa o kadarından ileriye gidemiyoruz. Kimden ne alabileceğimize kime ne satabileceğimize onlar karar veriyor. Yarı aç yarı tok yaşamayı bize reva görüyorlar. Yani sahnede oynayan biz görünsek de ipler kuklacıların elinde. Atatürk’ün milletimize hediye ettiği ne varsa sahnedekiler vasıtası tek tek elimizden alarak fakr ü zaruret kıvamına getirdiler. Biliyorum arkadaşım senin de beynini yordum ama derdimi seninle paylaşmak bir nebze rahatlatıyor beni. Senin konu ile ilgili görüş ve düşüncelerin benim için çok değerli biliyorsun. Sanırım sende konu ile ilgili bir şeyler söylemek istersin.
“Ah değerli arkadaşım, durumunuza inan senin kadar üzülüyorum. Benim tespitlerimi düşüncelerimi az çok biliyorsun. Yine de bir şeyler söyleyeceğim arkadaşım anlatacaklarıma ne kadar katılırsın bilemem. Söyleyeceklerimde seni kıran üzen sözlerim olacaktır. Madem sordun bunlara tahammül edeceksin. Milletiniz için zekâ yaşı ortalaması 11 diye bir istatistik açıklanmıştı hatırlar mısın? Bir ünlü yazarınız bir söyleminde bu milletin % 60 aptaldır demişti. Sanırım onu da hatırlarsın. Yıllar önceydi. Geçenlerde televizyonlarınızın birini takılmıştı gözlerim. Bir yarışma programı idi ‘Kim milyoner olmak ister’ adında. Sunucu soruyor ‘cumhuriyetimizin kurulduğu yıl ilk baş şehriniz bunlardan hangisiydi İstanbul Ankara Sivas Adana (son şehri attım hatırlayamadım) Yarışmacı ıkındı sıkıldı işin içinden çıkamayınca seyirciye sormak istedi. Soru seyirciye soruldu %40 Ankara dedi %60 ı da diğer şehirlerarasında dağıldı. 20-30 sene önce yazarın verdiği oranda bir değişiklik olmadığı türbinleri dolduran insanınız tarafından onaylandı. Bu gerçek cepte diyelim. Ülkenizin tarihine bakalım. Osmanlı ailesinden türetilen bir devlet gelişe gelişe bir Roma başkenti olan İstanbul’u alıyor. Yetiniyor mu yok tabi Viyana önlerine kadar kaç devleti katıyor sınırlarının içine. Keza doğuda öyle, Afrika’nın kuzeyi Arabistan’ın bir bölümü ele geçirilip düşmanlarınızı çeşitlendiriyorlar. Hangi ülke hangi millet işgale uğramaktan zevk alır. Mutlu olsalardı neden sizi zayıf bulduklarında köprüleri atıp özgürlük bayraklarını açtılar. Sizin Osmanlı hayranlığınız düşmanlarınızın kininin devam etmesini sağladı. Osmanlıyı reddetseydiniz kinleri sönebilirdi. Şu anda hala sizi Osmanlı olarak görüyorlar. Siz de hala kendinizi Osmanlının kulu olarak görüyorsunuz. Unutmayın istiklal savaşınızın bir cephesi de Osmanlı idi. Onunla da savaşıldı. Sonraki hayatınızda ondan kopamadınız övgüler dizdiniz methiyeler yazdınız gurur duydunuz. Yüz yıl geçti, ne siz Osmanlıcılıktan vaz geçtiniz ne de sizi hasım belleyen ülkeler Osmanlı kininden vazgeçti. Çünkü bu yüz yılı Türkiye Cumhuriyeti yerine Osmanlıyı parlatmakla harcadınız. Onlara yurtta sulh cihanda sulh cümlesini ezberletmek yerine. Mehter marşlarını dinlettiniz.
Millet olarak genelde birey olmak yerine kul olmayı seçtiniz. Bu özelliğinizi inatla hala devam ettiriyorsunuz. Osmanlı da kuldunuz. Seçildiğiniz partinin başkanına, müridi olduğununuz cemaatlerin şeyhine, beğendiğiniz hükümetin başkanına emirlerine kul oluyorsunuz. Allaha kul olmak varken, hataya düşebilecek insana, insanlara kul olmayı seçiyorsunuz. Şu anki durumunuz da bunun canlı bir örneğini yaşıyorsunuz. Sizi idare edenlerin ülkenizi getirdiği durumu tüm dünya seyrediyor. Sanayiniz, tarımınız, hayvancılığınız, paranız top yekûn ekonominiz içler acısı. İşçiniz, memurunuz, çiftçiniz, emekliniz kan ağlıyor. Eğitim, sağlık, adalet Cumhuriyet tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Rüşvetin, kayırmacılığın, iltimasın, haram kazancın tavan yaptığı bu günlerde, ‘ben kitap okumam özet okurum’ diyen tek adam dönemine kul olan hala % 40 var ülkenizde. Dışarıdan gelen her emre itiraz bile edemeyen bu rejime kul olan 35 milyonunuz var sevgili dostum. Üzdüm seni biliyorum arkadaşım ama unutma ki çöpleri halının altına süpüre süpüre bu günlere geldiniz. Son sözüm Allahtan başkasına kul olmayın.
Evet, üzüldüm üzülmesine de bu anlattıkların bizim yani benim gerçeklerim. Arkadaşım yine beni omuzlarımdan tutup salladın. Kendi kendimize söyleyemediğimiz şeyleri söyledin. Gerçeklere ayna tuttun. Sağ ol var ol arkadaşım. Biz olamasak bile sen hoşça kal.
Ümit Somyürek
Yorum Yazın