Gönül Doğan
Her sabah yeni bir umutla açtığımız gözlerimizi, karanlık bir haberle sarsılıyor. Küçücük bir kız çocuğu ya da bebek; istismara uğramış, hayatından koparılmış, bir daha geri dönmemek üzere. Her gün, bu masumların çığlıkları yankılanıyor kulaklarımızda. Ama ne değişiyor? Susmak, sessiz kalmak, sadece üzülmek yetiyor mu?
Bir kadın, bir anne, bir abla olarak kalbim parçalanıyor. O çocukların yerine kendi evladımı koyuyorum. Gözyaşlarımı, hıçkırıklarımı saklayamıyorum. Çünkü hepimizin ortak yarası bu. Bir kadının taşıdığı her çocuğun ruhu, yaşama sevinci, dünyaya getirdiği umut, bir caninin karanlık ellerinde yok ediliyor. Bir toplum, nasıl bu kadar sessiz olabilir?
Bu küçük kızlar sadece bir istatistik değil. Onlar bizim kızlarımız, torunlarımız, komşumuzun evladı. Henüz hayata dair hayalleri bile olmadan karanlık bir dünya tarafından ellerinden alınıyor. Öyle ki, bazen o minicik bedenlerden geriye sadece bir hikâye kalıyor. "Şu yaşta, şu tarihte hayatı son buldu."
Kız çocuklarımızın, bebeklerimizin can güvenliğini sağlayamayan bir toplumda nasıl huzurla yaşayabiliriz? Daha ne kadar sessiz kalabiliriz? Adalet yerini bulmadıkça, suçlular hak ettikleri cezaları almadıkça, bir annenin gözyaşları asla dinmeyecek. Biz kadınlar, çocuklarımızın canını korumak için ayağa kalkmalıyız. Çünkü suskunluk, bu karanlığa teslim olmak demektir.
Sadece biz anneler değil, hepimiz; kadınlar, erkekler, devlet ve toplum, bu utanca karşı omuz omuza durmalı. Her bir küçük kız çocuğu, bir çiçektir. Ona dokunulmaz, o korunur. O, geleceğimizin sembolüdür. Ve bu çiçekleri korumak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.
Eğer bu caniliklere karşı sessiz kalmaya devam edersek, bir gün o çığlıklar hepimizin evinden yükselir. O çığlıkları duymak istemiyorsak, şimdi harekete geçme zamanı. Küçük kızlarımızın, bebeklerimizin yaşam hakkı kutsaldır. Onlar, hepimizin masumiyeti ve geleceğidir.
Susma, artık harekete geç. Yoksa her kaybettiğimiz çocukla birlikte insanlığımızı da kaybedeceğiz.
Yorum Yazın