Yorumlar
Leyla Karataş
Kendimce bir paylaşımdı.Emeğinize sağlık
Klain'in “Haset ve Şükran” ı, psikolojiyi bir hobi olarak okumaya başladığımda, beni benden alan bir kitap olmuştu. Haset ve Şükran, doyumun ardına koyduğum iki seçenek gibi geliyor şimdi bana. Bu iki seçenek, köklerini ruhumuzun en karanlık yerlerinde saklanan, insanlıktan nasibini almamış ve zerre yüceltmelere uğramamış açlık canavarının kükremelerini ensemizde hissettiğimizde, annemizden bize miras kalıyor.
İnsan yavrusu doyduğunu hissettiğinde, hiç gecikmeden yine acıkacağı anı düşlemleyecektir zihnin gizli bir bölümünde. İşte bu anda beynindeki kimyasallar bir yaşamsal kaygıyı içine sinsice düşürecektir. Bu anda “Umut” ve “Karamsarlık” bir savaşı başlatıverir. Kişinin ruhunda kazanan hangisiyse, en sevgili varlığına, yeganesine onunla yönelecektir. Umudun kazandığı ruhların çehresini sonsuz bir doyumun ışığı sarar ve “Şükran” sahneyi doldurur. Şükran, çevremizdeki güven çiçeklerini yeşerten verimli toprağımızdır. Bize huzurun kapısını açar. Bir yaz bahçesindeymişiz gibi bir huzur veya Adem ve Havva’nın cennetinde, her türlü açlık ve tehlikelerden azade dolaştığı gibi bir havaya bürür ruh halimizi. Böylece biz üretebiliriz. Mental enerjimizi, bize mutluluk getirecek şeylere verir ve güzel şeyler olarak geri alırız.
Peki “Haset”canavarı galip gelirse? Ruhumuzu yaşamsal bir tehlike sarar. Sevilen ve doyuran, doyumu bizden çalmış veya çalacak gibidir. O öyle güçlüdür ki artık, herşey onun ne dileyeceğine bağlıdır. Bizi tekrar vereceği doyumla cennetine alabilir tekrar, ya da bizi aç, susuz, kimsesiz, tekinsiz bir karanlıkta bırakıp, bir başkasına yönelebilir. Bizde değerli bir şeyin varlığını hissetmiyorsak, geri döneceği umudu da oluşmaz. O zaman bizim açlığımız ve biz bu haldeyken, sevilenin yerimize koyduğu başka birinin doyumunun düşlemleri dayanılmaz bir acıya dönüşür. Bu duygular sürüsüyle canavarlar gibi birleşip, yek halde “Haset”i vücuda getirir. Haset, en saldırgan ve yıkıcı haliyle, sevgilinin ruhuna, benliğine ve en çirkini de bedenine saldırır. Haset, bir gül bahçesine dalan domuz sürüsü gibidir. Bu saldırı, sevdiğinizden size yöneldiğinde hissedersiniz. Sizi siz yapan ve değerli kılan ne varsa, bu canavarın tehdidi altındadır. En kıymetli yanlarınız aşağılanır, özgürlük hissinize prangalar vurulur ve artık sevgili, sevgisiz bir düşmana dönüşür. Belki o da ruhunda olup bitenlerden bihaberdir ama tanınmaz haldedir. Haset onu ele geçirdiğinde, bağ kurduğunuz kişi tam da o bağlara saldırır çünkü onu tehdit eden tam da o bağladır, hatta size bağımlılıklarıdır. Kendi içinde zerre kadar değerlilik hissi yeşermemiştir ve siz bir adım geri gitseniz, o mecburen kendi değersizliğiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Kendi içindeki bataklığa bakmak dayanılmazdır onun için. Siz tehdit oluşturmasanız bile bu senaryoyu o zihninde kuracak ve sizi bu senaryoyu oynamaya zorlayacaktır. Kendi yarattığı karanlığında sizi çaresiz bırakarak savaşa çekmeye yeltenecektir. Bunu çocuklarda görürsünüz. Karanlıktaki hayali canavara, canavarımsılaşarak, acaip sesler çıkararak koşarlar ve o canavara benzemeye çalışırlar. Bu, saldırganla özdeşleşmedir. Bu yüzden, yoksun kalmanın acizliğinden korkarak sizi ayrılıkla tehdit edecek, sanki siz ona muhtaçmışsınız hissini içinize sokmaya çalışacaklar.
Haset ve Şükran, aynı kaynaktan çıkan iki nehirdir. Haset, karamsarlığın çılgınlığıyla etrafındaki güzellikleri yıkıp, tekrar ekilmez ölü tarlalar bırakır. Şükran ise umudun dinginliğiyle huzurla akar, etrafındaki tarlalara hayat akıtır ve yaşamı besler. Etrafında türlü türlü lezzetli meyveler biter, kulağınıza hoş gelen şarkılar söyleyen kuşları, nazlı nazlı su içen ceylanları getirir ve etrafı rengarenk ve hoş kokularıyla akılları başlardan alan çiçeklerle doldurur.
Kimseyi bunlardan birisiyken diğeri yapamayız. Çünkü bu “Doğa”dır. Muhtemelen siz onu değiştirmeye çalışırken ya siz kötü yönde değişeceksiniz ya da tümden boğulup kaybolacaksınız. O halde tanımalı bir kimsenin doğasını, doğasını ne yönde kullandığını.
İnsanlar, en çok enerjiyi, olduklarından farklı gösterdikleri imajlarına harcarlar. Çok ulaşılmazı oynayanların değersizlikleri gibi, yukarıdan mağrurca ve beğenmez tavırla bakıp eleştirenlerin yaptığı gibi... Kendilerini değersiz ve aşağılık hissettikleri için sizin değerinizi çalıp sizi kendi seviyelerine çekmek isterler. Çünkü ancak siz daha değersizken rahat edebilirler. Kasım kasım kasılarak dolaşırlar etrafta, yanlarında bir veya birkaç avaneleriyle... Böylece kağıttan kulelerini birkaç bekçiyle yıkılmaz gösterebilirler. Başka ne yapabilir ki bu zavallılar? Sizden özsaygınızı ve değerlilik duygunuzu çalmak için böyle tuzağa çekerler. Sanki onun onayını ve sevgisini alırsanız değerli olacaksınız gibi hissedersiniz. Size kendi değerinizin özünüzde olduğunu böyle unutturuyorlar.
Bize değerli hissettirenlere yönelmedikçe ruhumuzu bu zavallıların köleliğinden nasıl kurtarabiliriz? Zor biliyorum. Kazanılmamış bir savaştan çekilmek gibi, amaca ulaşamamanın başarısızlık hissiyle baş etmek. Ama kandırmaca da tam da burda ya! Bu sonu gelmeyecek bir savaş ve amacı hep sizi bu çabada tutup sizden özünüzü, siz tükenene kadar emmek. Bir parazit gibi... Geçmişten kalan bu travmatik heyecan ve aslında hezeyanın bizi içerden kemirip ölüye çevireceğini bilerek bunu kendimize yapmaya hakkımız var mı? Ebeveynlerimizden bize kalan bu kötü mirası terk etmek ve kocaman bir “Hayır ben sen öyle görmesen de, söylemesen de değerliydim ve şimdi de değerliyim ve öyle kalacağım!” demek hakkımız değil mi? Onaylanmak uğruna kendimizi aşağılık insanların bizi düşürdüğü durumlardan korumazsak kendimize nasıl adil oluruz? Bir başkasının onayını ve beğenisini, şartlı sevgisini mutluluk halimize şart koşarak nasıl mutlu olabiliriz?
Hepimiz bir kar tanesi kadar eşsiziz. Özel olmak için ne bir şey ispatlamaya, ne başkasının bunu söylemesine ne de bizi seçmesine ihtiyacımız var. Şimdi ve en aleni haykırışla “Reddediyorum!” diye haykırmalı içimizdeki zindanımızdan ve kırmalı tüm duvarları ve zincirleri başkalarının içimizde koyduğu... Yakınmaya zaman yok! Özgür bir yaşamın ümidiyle geçmişi bir ders gibi cebimize koymalı... Bu süslü ve sahte üstten bakışlı kasıntılı akbabaları ruhumuzun etrafından kovmalı. Şimdi ve hiç vakit kaybetmeden, sadece kendine değer çalan ve değersizlik hissinden başka vaadi olmayan zavallıları, değersiz sahiplerine göndermeli... Kendi değerli hayatımızı bize değer veren ve bunu eylemleriyle hissettiren ve bunu herhangi bir şarta bağlamadan yapanlarla kurmak en güzel seçim değil mi?
Hayat, haset yerine şükranı seçenlere ve değeri başkalarında aramak yerine kendi içlerinde yeşertenlere verilmiş tatlı bir armağandır. Onlar güzellikleri paylaşırlar ve bunu karşılık beklemeden yaparlar. Ne mutlu onlara!
Doyum, şükran ve umutla...
Takım | O | A | P |
O | A | P | |
1.GALATASARAY A.Ş. | 36 | 91 | 95 |
2.FENERBAHÇE A.Ş. | 36 | 90 | 84 |
3.REEDER SAMSUNSPOR | 36 | 55 | 64 |
4.BEŞİKTAŞ A.Ş. | 36 | 59 | 62 |
5.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ | 36 | 60 | 54 |
6.EYÜPSPOR | 36 | 52 | 53 |
7.TRABZONSPOR A.Ş. | 36 | 58 | 51 |
8.GÖZTEPE A.Ş. | 36 | 59 | 50 |
9.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. | 36 | 52 | 49 |
10.KASIMPAŞA A.Ş. | 36 | 62 | 47 |
11.TÜMOSAN KONYASPOR | 36 | 45 | 46 |
12.CORENDON ALANYASPOR | 36 | 43 | 45 |
13.BELLONA KAYSERİSPOR | 36 | 45 | 45 |
14.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. | 36 | 45 | 45 |
15.ONVO ANTALYASPOR | 36 | 37 | 44 |
16.SİPAY BODRUM FK | 36 | 26 | 37 |
17.NET GLOBAL SİVASSPOR | 36 | 44 | 35 |
18.ATAKAŞ HATAYSPOR | 36 | 47 | 26 |
19.ADANA DEMİRSPOR A.Ş. | 36 | 34 | 2 |
Yorum Yazın