Yazan: GüᐯEᑎ ᗩᒪᗷᗩYᖇᗩK
Bir zamanlar parmak uçlarımızla sayfalara dokunurduk; her çevrilen yaprak, içimize açılan bir kapıydı. Şimdi ise parmaklarımız, bir ekranın soğuk yüzeyinde kayıyor. Sayfa çevrilmiyor artık; ekran kaydırılıyor.
Gençliğin kitapla kurduğu o eski bağ, görünmez bir çatlağa dönüştü. Rafların önünde vakit geçiren değil, çabuk tüketen bir nesil yükseliyor. Okumak hâlâ bir ihtiyaç belki ama biçimi değişti: uzun cümleler yerini kısa içeriklere bıraktı, derinlemesine düşünceler yerini hızlı duyumlara...
Eskiden kitap, bir yolculuktu; şimdi rota GPS’le çiziliyor, adımlar bildirim seslerine göre atılıyor. Okuma, içe doğru değil, dışa doğru akan bir şey artık. Kitapçılar sessizliğe gömülüyor, kütüphaneler birer anıya dönüşüyor.
Bunun tek sebebi teknoloji değil. Artan kitap fiyatları, gençleri dijital kaçışlara sürüklüyor. PDF dosyaları, ekran başında geçici çözümler sunuyor. Ama bir kitabın kokusu yok bu dosyalarda; cildin ağırlığı, sayfanın kıvrımı, o fiziksel temas eksik. Kitap sadece bilgi değil, bir deneyimdi. Şimdi o deneyim sanallaşıyor — ve belki de yavaş yavaş silikleşiyor.
Fakat unutmamalıyız: kitap, sadece bir nesne değil, bir direniştir. Zihnin hız çağında kendine ayırdığı zamandır. Ve belki de bu yüzden, hâlâ içimizde bir yerlerde kitaplarla uyanan bir çocuk yaşıyor.
Kitap, hâlâ bekliyor. Sayfa hâlâ çevrilmek istiyor. Ama şunu bilmeliyiz: okuma alışkanlığı yalnızca bireysel değil, toplumsal bir hafızadır. O hafıza silinirse, biz de siliniriz.
Ve şimdi, belki de sormamız gereken şu:
Ekranı çevirdikçe, bizden ne eksiliyor?
Yorum Yazın